COVID-19’un Etkileri: Çalışan anneler işgücünden çıkmak zorunda kalıyor

Belirsizliğin hakim olduğu bu dönemde, ebeveynler çaresizlik içinde, yürütülebilir bir denge kurmaya çalışıyor. “Normal” zamanlarda bile, iş ve aile arasında denge sağlamak kolay değil. Kaldı ki bu zorluk, özellikle kadınlar için hiç de yeni değil. Küresel salgın bu sorunun üzerine kocaman bir ışık tutuyor; peki çözüme de ışık tutabilecek mi?

Haberler | 30 Kasım 2020 Pazartesi
Küresel salgınla ilgili genel tecritlerin en yoğun olduğu dönemde, 1,7 milyar öğrenci okulların kapanmasından etkilenmiştir. O zamandan bu yana birçoğu, evde denetim gerektiren uzaktan/karma öğrenme modeli yoluyla okula geri dönmüştür. Okulların kapalı kalmaya devam etmesi nedeniyle tüm dünyada 224 milyon öğrenci (her 10 öğreniciden 1’i) okula gidememektedir. Dört bir yanı bu yeni taleplerle kuşatılan aileler ise kimin ücretli işine devam edeceği ve kimin evde ihtiyaç duyulan ücretsiz bakımı sağlamak için işten ayrılacağı konusunda karar vermekte zorlanmaktadır. Dünya genelindeki hane halklarında, kariyerini feda edenler ağırlıklı olarak -aldığı ücret ve iş güvencesi erkeklere göre genellikle daha az olan- kadınlardır.

Küresel salgın, en fazla kadınların işgücü piyasası fırsatlarını etkilemiştir. Elli beş yüksek ve orta gelirli ülkeden elde edilen verilere göre, 2019 Ç4 (4. Çeyrek) ile 2020 Ç2 (2. Çeyrek) arasında 25 yaş üzerindeki 29,4 milyon kadın işini kaybetmiştir. Bundan biraz daha az sayıda (29,2 milyon) erkek de işini kaybetmiştir; ancak işgücündeki kadınların sayısı çok daha az olduğundan, kadınların kaybı oran olarak daha yüksektir. 2020 Ç2 sonunda, bu 55 ülkede işgücü dışındaki kadınların sayısı erkeklerin 1,7 katı olmuştur. COVID-19’un ekonomik yansımalarından en ağır etkilenen bölgelerden biri olan Latin Amerika’da ise bu oran 2,1 kattır. Bu bölgede işgücü dışında kalan kadınların sayısı (COVID-19’dan önce 66 milyon iken) 83 milyona, erkeklerinki ise (COVID-19’dan önce 19 milyon iken) 40 milyona yükselmiştir.

Kadınlar neden işgücünden çıkıyor?

Kadınların işgücüne katılımı, ev içi ve bakım sorumlulukları tarafından şekillendirilir; erkeklerde ise bu söz konusu değildir. Kadınların katılımı ayrıca evlilik durumu ve çocuk sahibi olup olmamalarına göre de keskin değişkenlik göstermektedir. Avrupa Birliği verileri, okulların ve çocuk bakım evlerinin kapandığı veya uzaktan/internet üzerinden yürütüldüğü ilk dalga sırasında kadınlarda işe devamsızlığın erkeklere göre daha yüksek olduğunu göstermektedir.

Eylül ayında işgücünden ayrılan kadın sayısının erkek sayısından dört kat fazla olduğu ABD’de, küresel salgın sırasında işini kaybeden her dört kadından biri -yani erkeklerin iki katı kadar kadın- bunun nedeninin çocuk bakımı eksikliği olduğunu belirtmiştir. Birleşik Krallık’ta da kadınlar iş-yaşam dengelerinin bozulduğunu erkeklere göre daha fazla dile getirmiştir (kadınlarda %22 iken erkeklerde %16).

Brezilya, Şili, Kosta Rika ve Meksika’da yeni elde edilen kanıtlar, eşi ve çocuğu olan kadınların, işgücüne katılımda küresel salgınla ilgili olarak erkeklere göre daha keskin düşüşler yaşadığını göstermektedir; bu düşüşler, özellikle 6 yaşından küçük çocuklarla yaşayan kadınlarda daha da belirgindir.

Buna karşı önlem olarak, birçok hükümet, ebeveyn izinlerinin süresini uzatarak veya sağlık çalışanlarının çocuk bakım tesislerine erişimini iyileştirerek bakımla ilgili sağladıkları özel izinler sayesinde ilave ücretsiz bakım hizmeti yükünü azaltmaya çalışmıştır. Ayrıca birçok ülkede, verimliliğin korunduğunu (hatta daha da arttığını) ve evden çalışma düzenlemelerinin bazı durumlarda iş-yaşam dengesini destekleyebildiğini gören işverenler, esnek çalışma düzenlemelerini hayata geçirmektedir. Bazı ülkeler de iş ve gelir kaybını kontrol altına almaya yönelik önlemler almış, birçoğu ise bunları kadınların aşırı temsil edildiği serbest çalışan, geçici işçi ve ev işçilerini de kapsayacak biçimde genişletmiştir.

Kadınlar aynı zamanda, temel bakım sektörü işçilerinin çoğunluğunu ve sağlık çalışanlarının %70’ini oluşturmaktadır. Sahip oldukları öneme rağmen, ülkeler bakım sektörlerindeki yatırımlara düşük öncelik vermiş; bunun sonucunda, sağlık çalışanı eksikliği ve kötü çalışma koşulları oluşmuştur. COVID-19 acil sağlık durumu, çalışma yaşamında toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini azaltma konusunda kaydedilen ilerlemenin büyük bölümünü yok etme riski bulunan küresel bakım krizini daha da kötüleştirmiştir. Mevcut eğilimlerin önüne geçmeye yönelik uzun vadeli taahhütler, şunları sağlamak için daha fazla çaba gösterilmesine dikkat etmelidir:

  • İş yaratmak ve çok ihtiyaç duyulan sağlık sistemlerini güçlendirmek için bakım ekonomisine daha fazla yatırım
  • Sağlık çalışanları ve diğer zorunlu işçiler için daha iyi çalışma koşulları
  • Çocuklar, yaşlılar ve hasta veya engellilerin makul fiyatlı bakım hizmetlerine erişimi
  • Ücretli hastalık izinlerinin daha kapsamlı hale getirilmesi
  • Uzaktan çalışma, esnek başlangıç ve bitiş saatleri, zaman bankacılığı ve sıkıştırılmış haftalarda çalışabilme de dahil olmak üzere, aile dostu çalışma düzenlemelerinin mevcut olması
  • Kadın girişimcilerin dijital ve mali hizmetlere erişimini kolaylaştıracak destekleyici ve yetkinleştirici bir ortam oluşturulması
  • Kadınların yönetici ve liderlik pozisyonlarına katılımının teşvik edilmesi
  • Şiddet ve tacizden arınmış çalışma ortamları.
Aile sorumlulukları bulunan kadın ve erkeklere yönelik daha iyi bir çalışma yaşamı geleceği, ancak bakımın sosyal ve ekonomik politikaların merkezine konulması ile mümkün olacaktır.


Bu blog Ginette Azcona, Antra Bhatt, Umberto Cattaneo, Guillem Fortuny, Roger Gomis, Steven Kapsos ve Papa Seck tarafından kaleme alınmıştır. BM Kadın Birimi’nin internet sitesinden de erişilebilir: https://data.unwomen.org/features/fallout-covid-19-working-moms-are-being-squeezed-out-labour-force. Verilen veri ve analizler, toplumsal cinsiyetle ilgili işgücü piyasası istatistiklerini iyileştirmek amacıyla ILO ve BM Kadın Birimi arasında süren işbirliğinin sonucunda elde edilmiştir.